Karabük İcra Avukatı
itirazın iptali davası

İtirazın iptali davası; bir alacaklı ve borçlu arasındaki borç konusu alacağın, alacaklı tarafından başlatılan icra takibine borçlunun itirazda bulunması ve alacaklının da bu itirazı geçersiz kılmak istemesi amacıyla açılır. Alacaklının bu davayı açmasıyla borçlunun itirazıyla durmuş olan icra takibi yeniden devam etme imkânı bulur.

 

İcra Takibi

Bir alacağın söz konusu olduğu bu davada alacaklı, borçluya karşı icra dairesine başvurarak borç için icra takip talebinde bulunur. Alacaklının takip talebiyle borcunu yerine getirmemiş olan borçluya, icra dairesince ödeme emri gönderilir. Borçlunun borç konusunu kabul etmediğini bildirmesiyle itiraz gerçekleşmiş olur. Bu itiraz borcun hiç var olmadığı, zaten ödenmiş olduğu ya da alacaklının iddia ettiği miktardan daha az olmasıyla ilgili olabilir.

 

Borca İtiraz ve İtirazın İptali

Borçlunun, alacaklının takip talebine itiraz etmesiyle durdurulmuş takibin yeniden başlaması için İcra İflas Kanununun (İİK) 67. maddesine göre itirazın tebliği tarihinden itibaren 1 yıl içinde alacaklı, mahkemeye başvurarak itirazın iptalini dava edebilir. Eğer dava kabul edilirse borçlunun yaptığı itiraz iptal edilir ve takip işlemleri kaldığı yerden devam eder.

 

İtirazın İptali Davasında İspat Yükü

Alacaklının itirazın iptali davasını açabilmesi için takip konusu alacağın varlığını ispat etmesi gerekir. Borçlu ise itirazında borcun varlığını kabul ediyor fakat ödediğini iddia ediyorsa bunu ispat etmelidir. Bununla ilgili;

Yargıtay 19. HD., 2014/371 E., 2014/3593 K. “İtirazın iptali davaları icra takibine sıkı sıkıya bağlı davalardır. Davanın temelini oluşturan icra takibinin dayanağı olarak bir adet fatura gösterilmiştir. Bu faturanın davalı defterinde kayıtlı olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece uyuşmazlığın davanın dayanağı olan bu fatura ile sınırlı olarak çözümlenmesi ve davalının kendi defterine kaydetmiş olduğu bu fatura bedelini ödediğini kanıtlaması gerekirken mahkemece takip ve dava konusu edilmediği halde tüm cari hesap ilişkisi incelenmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” şeklindedir.

 

İtirazın İptali Hak Düşürücü Süre

Borçlu tarafından yapılan itirazın alacaklıya tebliğ edilmesiyle 1 yıl içinde itirazın iptali davası açılabilir. Bu bir yıllık müddetin geçirilmesiyle hak düşürücü süre kendiliğinden son bulur. Hak düşürücü sürenin ileri sürülmesi her iki tarafça davanın her evresinde veya sonrasında ileri sürülebilir. Bununla ilgili;

Yargıtay 11. HD., 2012/16691 E., 2013/14011 K. “İtirazın iptalinde dava açma süresi itirazın davacı tarafından öğrenilmesinden itibaren değil, tebliğden itibaren başlar.” şeklindedir.

 

İtirazın İptali Davası Şartları

Bu davanın açılabilmesi genel dava şartlarının yanında özel şartlar da birlikte bulunmalıdır. Bu özel şartlar:

  • Genel haciz yoluyla yetkili icra dairesinde geçerli bir icra takibinin bulunuyor olması,
  • Borçlunun geçerli bir itirazda bulunması,
  • Davanın belirlenen sürelerde açılmış olması,
  • Güncel hukuki bir yarar bulunması,
  • Açık bir yargı ve beklemede olunmaması,
  • Geçmişte verilmiş kesin bir hüküm (derdestlik) bulunmaması gerekir.

 

1 yıllık hak düşürücü süreyi geçiren alacaklı bu özel şartlardan faydalanarak itirazın iptalini dava edemez. Ancak İcra İflas Kanunu m.67/5’e göre genel hükümlerden yararlanarak alacağı dava etme hakkını kullanabilir. Dolayısıyla alacak, zamanaşımına uğramamışsa itirazın iptali davasına değil de başka bir alacak davasına konu olabilir. Bununla ilgili;

Yargıtay 19. HD., 2016/8770 E., 2016/15665 K. “Birleşen dava yönünden; birleşen davanın temelini oluşturan icra takibinde davalı …’e ödeme emri 21/05/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup, adı geçen tarafından 25/07/2013 tarihinde takibe itiraz edilmiştir. Görüldüğü gibi itiraz 7 günlük itiraz süresi geçtikten sonra yapılmış olduğundan takip bu kişi yönünden kesinleşmiştir. Nitekim İcra Dairesince de itirazın reddine karar verilmiştir. Kesinleşen takibe karşı itirazın iptali davası açılamaz. Zira böyle bir durumda alacaklının hukuki yararı bulunmamaktadır. Hukuki yarar 6100 sayılı HMK’nin 114. maddesindeki dava şartları arasında sayılmış olup aynı kanunun 115. maddesine göre mahkeme dava şartlarını yargılamanın her aşamasında gözetmek zorundadır. Bu itibarla birleşen davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” gibidir. Bir diğer örnek Yargıtay kararı ise;

Yargıtay 13. HD., 2012/25379 E., 2013/1812 K. “Davacı banka, bu itirazın iptali davasını açarken asıl alacak miktarına da itiraz edilmiş gibi asıl alacak ve işlemiş faiz toplamı üzerinden harç yatırmıştır. Davalı sadece faize itiraz etmiştir. Dolayısıyla davacının asıl alacak yönünden dava açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Asıl alacak yönünden hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken ve sadece faiz yönünden hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” şeklindedir.

 

İtirazın İptali ile İtirazın Kaldırılması Arasındaki Farklar

Alacaklı elinde İcra İflas Kanunu 68. maddede sayılan belgeleri bulundurmuyorsa itirazın iptali davası açmak durumundadır. Bu maddede düzenlenen belgelere sahipse itirazın iptali davası ya da itirazın kaldırılması yolundan birine başvurabilir.

İtirazın kaldırılmasında alacaklı, itirazın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 6 ay içinde icra mahkemesine başvurmalıdır.

Alacaklı itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurmuş ve itiraz kaldırılmışsa itirazın iptalini dava etmede hukuki bir yarar yoktur. Alacaklının itirazın kaldırılması talebi reddediliyorsa da itirazın iptali davası açmasına engel yoktur, hukuki yararın varlığı söz konusudur ve dava yoluna gidebilir.

 

İtirazın İptali Davasında Yetkili Mahkeme

Yetkili ve görevli mahkeme HMK (Hukuk Muhakemeleri Kanunu) ve alacağın niteliğine göre belirlenir. Örneğin, alacak iş mahkemesinin yetkisinde bir hâlden kaynaklanıyorsa görevli ve yetkili mahkeme İş Mahkemesi olacaktır.

 

İtirazın İptali Davası Sonucu ve Tazminat

İtirazın iptali davası, davanın reddi ya da kabulü olarak iki farklı şekilde sonuçlanabilir:

 

İtirazın İptalinde Davanın Kabulü ve Alacaklı Lehine İcra İnkar Tazminatı

Davanın kabulü durumunda, alacağın varlığı ispat edilmiş ve borçlunun itirazının reddi mahkeme tarafından kabul edilmiştir. Bu durumda alacaklı durdurulmuş olan takibin devam etmesini isteyebilir. Eğer dava dilekçesinde talep edilmişse borçlunun icra inkâr tazminatı ödemesi istenebilir. Yani borçlu haksız ve hukuka aykırı bir biçimde borcunu inkâr edip kendi kusuru ile yargılamaya sebep olduğundan bunun sonucunda bu tazminatla karşı karşıya kalabilir.

İcra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için bazı şartlar aranır. Bunlar ilamsız icra takibinin olması ve takip konusu alacağın miktarının likit (belirli/ belirlenebilir) olmasıdır. Haksız fiilden kaynaklanan, likit olmayan alacaklar hakkında ve ilamlı takiplerde icra inkâr tazminatına hükmedilmez. Bununla ilgili;

Yargıtay 19. HD., 2016/11472 E., 2017/185 K. “Dava faturadan kaynaklanan satış bedelinin tahsili için başlatılan icra takibinde itirazın iptali istemine ilişkindir. Alacak likit ve bilinebilir nitelikte olduğundan İİK’nin 67.maddesi uyarınca davacı yararına icra inkâr tazminatına karar verilmesi gerekirken bu isteğin reddine karar verilmesi doğru olmamış, mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.” şeklindedir.

 

İtirazın İptalinde Davanın Reddi ve Borçlu Lehine Kötü Niyet Tazminatı

Davanın reddi durumunda ise takip konusu alacağın var olmadığı sonucu çıkar. Eğer dava dilekçesinde talep edilmişse alacaklı kötü niyet tazminatıyla cezalandırılabilir. Borçlunun lehine olan kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için davacı olan alacaklının icra takibinde ve itirazın iptali davasını açmasında haksız ve kötü niyetli olduğunun ispatı şartı aranır. Bununla ilgili;

Yargıtay 19. HD., 2011/3310 E., 2011/1326 K. “Kötü niyet tazminatı verilebilmesi için alacaklının takibinde haksız ve kötü niyetli olması gerekir. Alacağın ispat edilmemiş olması tek başına kötü niyetin göstergesi değildir. Somut olayda davacının kötü niyetinin ispatlanamamış olması karşısında aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi doğru değildir.” şeklindedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir