Karabük İdare Hukuku Avukatı
depremde-idarenin-sorumlulugu

Hepimizi derinden sarsan Kahramanmaraş merkezli deprem, ne yazık ki yıkıcı sonuçlar doğurdu. Depremin hissedildiği çoğu ilde yüzlerce bina yerle bir oldu. Dolayısıyla, binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği bu afette sorumlu idare midir sorusu akıllarda mesken tutmaktadır.

Bu makalede; depremde oluşan zararlardan idarenin sorumluluğu nedir, deprem nedeniyle idarenin sorumluluğu, depremin hasarlarından devlet sorumlu mudur, idarenin sorumlu olduğu haller, idarenin kusur sorumluluğu, idarenin kusursuz sorumluluğu, tam yargı davası ne zaman açılır gibi sorulara cevap bulacağız.

 

İdarenin Sorumlu Olduğu Haller

 

Hukukumuzda idarenin sorumlu olduğu haller ikiye ayrılmaktadır. Bunlar; idarenin kusur sorumluluğu ile idarenin kusursuz sorumluluğudur.

Öncelikle kusur hali için, hukuka aykırı hareket şeklinde bir tanımlama yapabiliriz.

 

İdarenin Kusur Sorumluluğu

 

İdarenin kusur sorumluluğunun bir diğer adı hizmet kusurudur.

Devlet, vatandaşları sayesinde var olabildiği için halkına karşı sorumlulukları mevcuttur. Bu sorumlulukları da yaptığı hizmetlerle yerine getirir. Hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, hizmetin geç işlemesi veya hizmetin hiç işlememesi halleri ile oluşur.

 

İdarenin Kusursuz Sorumluluğu

 

Devletin tutum ve davranışlarında kusur olmasa dahi meydana gelen zarar için idarenin sorumlu tutulma halidir. İdarenin kusursuz sorumluluğunda, idarenin faaliyeti ile meydana gelen zarar arasında kesinkes nedensellik bağı mevcut olmalıdır.

 

Depremden İdare Sorumlu mudur?

 

Depremden idare sorumludur veya değildir diyebilmek için yaşanan olay, olay öncesinde yapılan faaliyetler ile alınan önlemler ve oluşan tahribatla diğer sonuçlar tümüyle değerlendirilmelidir. Depremin mücbir sebep veya beklenmeyen durum olup olmadığı konusu, kanunda açıkça düzenlenmemiştir. Her olay kendi özelinde değerlendirilerek bahsedilen sorumluluğun varlığına karar verilmelidir. Bir olayın mücbir sebep olarak kabul edilebilmesi için dışsallık, öngörülemezlik ve önlenemezlik şartlarını sağlaması gerekir. Deprem doğal afeti idarenin iradesi dışında gerçekleştiği için dışsallık faktörünü sağlamaktadır. Lakin öngörülemezlik ve önlenemezlik şartları olay nezdinde değerlendirmelidir. Örneğin, deprem kuşağında yer alan ve önceki bir tarihte deprem yaşamış bir bölge öngörülemez değildir. Dolayısıyla var olan koşullar bilindiği için önlemlerin alınması mecburi tutulmaktadır. Böyle bir durumda deprem olayı mücbir sebep olarak kabul edilemez. Yaşanan depremden idare sorumlu olmuş olur.

 

İdarenin Depreme İlişkin Yükümlülükleri

 

Devlet, deprem öncesi ve sonrası için çeşitli yükümlülüklerle sorumludur. Bunlardan bazıları şu şekildedir:

  • Kanun ve yönetmeliklere aykırı bir yapılaşma tespit edildiğinde inşaatın ivedilikle durdurulması
  • Deprem bölgelerinde yapılacak binaların 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacaklara Yardımlara Dair Kanuna uygun olarak inşa edilmesi
  • Deprem bölgelerinde yapılacak olan binaların dayanıklılığının yönetmeliğe uygun olması
  • Yapılan binaların mevzuata uygun olup olmadığının denetlenmesi
  • Deprem meydana geldiği andan itibaren arama kurtarma faaliyetlerinin ivedilikle sağlanması

 

Deprem Sebebiyle İdareye Karşı Dava Yolu

 

İdare hukuku çerçevesinde devletin depreme ilişkin bazı sorumlulukları mevcuttur. Afet meydana gelmeden önce alınması gereken önlemler, afet sonrasında yapılması gereken faaliyetler veya bu faaliyetler bütünün yetersizliği başlıkları idarenin sorumluluğundadır diyebiliriz. Bu hususlardan herhangi birinde var olan eksiklik kaynaklı bir depremzede zarara uğramışsa hakkını aramalıdır.

Deprem sebebiyle zarara uğrayan kişiler tarafından açılacak dava tam yargı davasıdır. Fakat tam yargı davası açılmadan önce mutlaka idareye başvuru yapılmalıdır. Yapılan bu başvuru olumsuz değerlendirilirse, deprem nedeniyle zarara uğrayan kişi tam yargı davası açma hakkına sahiptir. İdareye yapılan bu başvuru ve açılan dava için de belli zamanaşımı süreleri mevcuttur.

 

Dava Açma Süresi

 

Deprem nedeniyle zarara uğrayan kişi öncelikle zarara uğradığı tarihten itibaren 1 yıl içerisinde idareye başvurmalıdır. Uğradığı zararın giderilmesi talep edilirken ifadenin güçlendirilmesi adına bir avukattan destek almak kişinin yararına olur. İdareye yapılacak başvurunun en geç zamanaşımı süresi ise 5 yıldır.

Yapılan bu başvuruya idare en geç 60 gün içinde cevap verir. İdarenin kararları; zararın karşılanıp karşılanmayacağı, karşılanırsa ne kadar karşılanacağı şeklinde olur. Eğer bu 60 günlük süreç içinde bir yanıt gelmezse bu olumsuz anlama gelir. Yani idare zararı karşılamayacağı kararını almış demektir. Gelen bu red kararından sonraki ilk 60 günlük sürede zararın tazmin edilmesi için tam yargı davası açma hakkı mevcuttur.

 

Yetkili ve Görevli Mahkeme

 

Tam yargı davasında görevli mahkeme idare mahkemeleridir.

İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) madde 36’da tam yargı davasında yetkili mahkemeye dair düzenlemeler yer almaktadır.  Sorumlu olduğu yükümlülüğü yerine getirmeyen yer mahkemesi, tam yargı davasında yetkili olmaktadır.

 

İdari Yargıda Açılan Davalarda İspat Yükü

 

İdari yargıda tanık dinleme gibi olanaklar mevcut değildir. Depremden kaynaklı açılan tazminat davaları için, yazılı beyanlar ile ispat yapmak daha uygun olur. Deprem bölgesinde tutulan hasar tespit raporları, kurtarma faaliyetleri veya diğer kamu hizmetlerinin durumuna ilişkin tutulan tutanaklar, fotoğraf veya video kayıtları gibi deliller bunlara örnektir.

 

Yüksek Mahkeme Kararları

 

Açılan tam yargı davasının kabul edilmesi zararın kabul edilip giderileceği anlamına gelir. Zararın ne şekilde giderileceği de kararda detaylıca açıklanır. Davanın reddedilmesi halinde, kişinin zararının idari kaynaklı olmadığı netleşmiş olur. Bundan dolayı aynı zarar için tekrar bir dava açılamaz. Ancak kişinin yüksek mahkemeye temyizde bulunma hakkı mevcuttur.

 

Deprem kaynaklı uğranılan zararlara ilişkin Yargıtay kararları incelendiğinde;  Danıştay 11. Dairesi E:203/2027 kararında,

“17.08.1999 tarihinde meydana gelen depremin, etkilediği coğrafi alanın büyüklüğü, nüfus yoğunluğu ve oluşturduğu hasar nedeniyle diğer kamu hizmeti faaliyetlerinin de yürütülmesini etkilediği, arama-kurtarma hizmetinin özelliği ve zaman açısından kısıtlı bir müdahale yöntemi olması nedeniyle gelişmiş ülkelerin dahi bu tip doğal afetler dolayısıyla arama kurtarma faaliyetleri için uluslararası yardım aldığı da göz önünde bulundurulduğunda, arama ve kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesindeki güçlüğün idare açısından beklenilmeyen hal olduğu sonucuna varılmıştır.” şeklinde olumsuz sonucun beklenilmeyen hal olduğuna dair yargıya varılmıştır.

Buna karşılık Danıştay 6. Dairesi, E. 2004/1477 kararı ise;

“Deprem nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararların tazmini istemiyle açılan bu davada, yapının üzerinde bulunduğu zeminin özelliği, zemin durumuna göre depreme dayanıklılığının kontrolü, yapı kullanma izni bulunup bulunmadığı, imar planları ve inşaat ruhsatlarının hangi idarelerce yapıldığı ve verildiği, yapıların imar açısından denetlenmesi, afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeler ile yapı ve ikamet için yasaklanmış afet bölgelerinin tespit ve ilan edilip edilmediği, afet bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralları, yapı tekniklerini, projelendirme esaslarını, ülkenin deprem haritalarını hazırlamak konusunda idarelerin üzerlerine düşen görev ve yetkileri yerine getirip getirmediği, denetim ve kontrol görevlerini yapıp yapmadığı hususları ayrı ayrı irdelenmeli ve idarece gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı belirlenmeli ve bunun sonucuna göre; idarenin belli bir hareket tarzı izleyip izlemediği veya hareketsiz kalıp kalmadığı ortaya konulmalıdır. Olaya bu açıdan bakınca yukarıda yapılan belirleme sonucu olayda idarelerin hareketsizliği söz konusu olmakla öğretide de kabul edildiği gibi idarenin bu hareketsizliğinin “olumsuz eylem” olarak kabulü gerekmektedir.” şeklindedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir